Hz. Hüseyin'e Ağlayan Ehl-i Beyt. 28 Aralık 2021 Salı Saat: 05:41. MİHRAP TV RSS İLETİŞİM HAKKIMIZDA Twitter FACEBOOK ANASAYFA. Gözyaşı yerine kan Hz Ömer’in de Hacerülesved’le ilgili olarak, “Allah’a andolsun ki senin zarar veya fayda vermeyen bir taş olduğunu biliyorum; eğer Resûlullah’ı seni istilâm ediyor görmeseydim ben de seni istilâm etmezdim” dediği bilinmektedir (Buhârî, “Ḥac”, 57; Müslim, “Ḥac”, 249-250). Diğer bir rivayette ise Hz. kerbeladakan ağlayan ağaç mirac-ı nebi karacaahmet sultan hünkar hace bektaşi veli on iki imamlar imam hüseyin hz hüseyin şah hüseyin ya hüseyin imam ali i imam ali ve hz hüseyin şehitler serdarı el pirlerimiz şu mübareklere bak be ya imam hüseyin hz hüseyinin atı zülcenah ya pirler susuz şehit olan imam hüseyin hz hasan 2 Aralık 2011 Cuma. 3. İMAM Hz. HÜSEYİN. Hz. İmam Hüseyin, Hz. Ali’nin ve Peygamberin kızı Hz. Fatıma'nın ikinci oğludur. 25 Şubat 625 tarihinde Medine’de dünyaya geldi. Ağabeyi İmam Hasan Mücteba şehit olduktan sonra onun vasiyeti üzerine İmamet makamına geçti. KâhSüfyanî gâlip gelir, kâh Mehdî.”29 Hz. Mehdî Şam'a geldiğinde Süfyanîler dallı budaklı ağaçlar kesip Taberiye gölüne atarlar.30 Horasan tarafına giden bir taife de Süfyanîleri mağlup eder.31 Sonunda Süfyanîler hilafeti Hz. Mehdî'ye teslim ederler.32 Bu rivayetlerde de görüldüğü gibi Süfyan herşeye rağmen Hz. OkuyucularımızaSunduğumuz Temel Bilgiler KAN AĞLAYAN TÜRK DÜNYASI: KAN AĞLAYAN KERKÜK VE TÜRK DÜNYASI (1). Mustafa Nevruz SINACI. 24 Nisan 1995 de; Eski Osmanlı ve Atatürk dönemi Musul Vilâyeti dahilinde kaim Türkmen (Müslüman Türk) nüfusu temsil ve ilzam maksadı ile Kerkük te kurulan (ITC) Irak Türkmen Cephesi (Partisi) 24 Nisan 2007 tarihinde 12. yaş gününü Ankara djvd. Ey şehid-i Kerbela’ya ağlayanAğla matemdir Muharrem’dir kırık, dillerimiz sönük. Şehadete mi sevinmeli, ayrılıktan mı acımalı?Bu sorunun cevabı yok. Yüreğimiz iki parça ve her parçası yolun bir ucunda. Bir parçamız vuslattan coşarken, diğer parçamız kederli, ağlamaklı...Ah Kerbü Bela!Tarihin en büyük, en acı yağmasını, Zeyneb’in feryadını, Can Hüseyin’in kan-ter içindeki alnını, Kufe’yi, Kufelileri, Kerbela’nın kanayan taş ve toprağını, kurdun kuşun su içmeye utandığı Fırat’ı takvim yapraklarından hatırladığımız gün iki güzel insanın gözyaşıyla yunup çöl toprağıyla kefenlendiği günler. Başta güzeller güzeli o güzel torun ve yanında candan geçmiş yiğitleri. Çocuk, genç, orta yaşlı, her biri bir dağ heybetiyle meydana atılan, Yezid’i ve yezidliğini tanımayan, Hak Din Peygamberininsav torununu davet edip aldatan, yüzüstü bırakanlara karşı bir avuç cennet ayrı kılıçların ayrı konuştuğu, geri çekilmeye ve oturup konuşmaya müsaade edilmediği bu günler sebebiyle içimizde kapanmak bilmeyen çöl yarığı...Ölüm kişinin süsüdürMedine’den yola çıktığı andan itibaren şehadetin taşlı ve toz yollarına serpilecek birer çiçek olduklarının farkında olan İmam, Yezid hükümdarlığıyla kendini gösterecek olan sıkıntıları sezerek canı pahasına da olsa yolundan dönmemiş ve ailesiyle beraber yanındaki yiğitlerin dönmelerini istemişse de onlar şehadetten geri durmak istememişlerdir. Öpüp koklayıp birer birer meydana gönderdiği yiğitlerinin, susuzluktan kuruyan dudaklarını göz pınarlarıyla rahatlatıp şehadet tacını giydirmiştir. “İnsan için ölüm, genç bir kızın boynundaki takı gibidir; ölüm kişinin süsüdür” diyerek meydandan sahabe oğlunun komutasındaki binlerin gözleri içine siz ne büyük bir hata işlediniz’ dercesine bakarak varmıştır varacağına. O sahabe oğlu ki, çölde, İmam namaza durduğunda sesine cemaat olmuş fakat ona karşı kılıç kuşanmaktan da geri durmamıştır. Zulüm fırtınasının rüzgarı şefkat perdesini aradan silip götürünce’ geriye ne İmamlık müessesesinin ehemmiyeti düşüncesi ne de İmamın arkasında cemaat olma ruhu işçiliğinin en dirayetli, en acı, ağır örneğini sunan İmam ve yiğitleri, kazananlar safında Hz. Peygambersav imamlığında tebessüme durmuşlar ve şehadetin sönmez çerağı olup ciğerlerimize dolmuşlardır. Allah bizleri onların muhabbetinden mahrum Hüseyin’in melekleriFuzuli, Ka’b-ül-Ahbar’ın sahihliği hakkında yemin ettiği şu rivayeti aktarır Hüseyin Mazlum’a göklerin melekleri öldürülmüş bulunan Eba Abdillah, yerin melekleri boğazlanmış bulunan Eba Abdillah, denizlerin melekleri Şehid Hüseyin’ derler. Hüseyin şehid edildiği günden itibaren Kıyamet’e kadar, semavi varlıklardan bir topluluk onun mübarek türbesine bekçilik edip onun yasını tutmakta, matemini anmaktadırlar. Her Cuma gecesi de, yetmiş bin melek gelip, orayı ziyaret eder, sabaha kadar matem tutarlar, sabahleyin kazandıkları sevap ile yerlerine dönerler. Ey Sezayi bilmiş ol şahı Hüseyn Cümleye sevmektir ânı farz ı ayn Şeksiz ehlullaha oldu nûr-ı ayn Ağla matemdir Muharrem’dir bugünYavuz Ertürk matem’i haber verdi Yayın Tarihi 03 Aralık 2011 Cumartesi 1254 Güncelleme Tarihi 03 Aralık 2011, 1254 Kerbela'da Kan Ağlayan Ağaç Hafız Cemaluddin Zerendi, Hilâl ibn-i Hübab dan şöyle rivayet ediyor Bir gun evdeyken torunlari ve kizi Hasan ve Huseyin onu rahat birakmazlar ve onunla oynamak isterler fakat "nicin bunlari baska bir seyle mesgul etmiyorsun"der ve Hasani ve Huseyini alir ve iceri goturu fakat cocuklar yine durmaz anneelerini kandirip tekrar Resulullahin yanina onlari dizlerine sirada Cebrâil arzetti Ey Allah ın Resulü, yavrularınızı çok sevdiğinizi görüyorum. Peygamber Cebrâil e ;Elbetteki çok severim, onlar yaşantımın iki güzel fesleğen gülleridir. diye cevap verdi. Cebrâil Hüseyin e işaret ederek şöyle dedi “Bil ki ümmetin bu oğlunu öldürecektir. Daha sonra kanatlarıyla uçarak elinde biraz toprakla geri döndü ve Resulullah a Yavrun bu toprağın üzerinde öldürülecektir dedi. Hz. Muhammed s toprağın adını sorduğunda Cebrâil adının Kerbela olduğunu bu sirada Cebrail sunu soyledi."Hasan ve Hüseyin cennet halkı çocuklarının seyyidleridir ve sünnet ehlinin gözbebekleridir, sürurlarıdır"der. Resulullah ın s uyuduğu bir sırada, Hüseyin içeriye girdi ve Resul-i Ekrem e s doğru yürümek istedi. Ben onu Resulullahtan s uzaklaştırıp, işimin başına döndüm. Hüseyin tekrar iki alem serverinin yanına yaklaşınca, Hz. Muhammed s ağlar bir şekilde uyandı. Ben Niçin ağlıyorsunuz, bir şey mi oldu? diye sorduğumda, Cebrâil bana Hüseyin in şehid düşeceği yerin toprağını gösterdi. Allahın gazabı onun kanını dökenlere çok şiddetlidir. diye buyurdu. Daha sonra Resulullah s elini açtığında ince kum toprağı gördüm. Resulullah s bana hitaben buyurdu ki Ey Ayşe, canım elinde olan Allaha andolsun ki, bu olay beni çok üzüyor. Benden sonra Hüseyini ümmetimden kim öldürecek Ve birgun hac vazivesini gormek icin kabeye gider ve o sirada yaninda 600 kadarda yandasi geri donun size ihtiyac var diye Muaviye bin Ebi Süfyan´nin biat ediyorum diyenlerden oglu Yezid haber Imam hemen oradan harekete gecer ve yanindaki 600 kiside onunla beraber yol uzun ve her gece yarisi yanindakilere ogut verir.Kerbelada kistirilacagini cebrail Alihisselamín dediklerini oda duymustu "Benimle gelmeyin sizleri azadaffetmek donebilirsiniz" bu ogutler ve nasihatlar KERBELA` ya kadar devam geldiklerinde arkasina dondugunde arkaasinda sadece kendi soyundan gelen akrabalari70 kadar insan kalmistir. Yezidín gorevlendirdigi o zamanlarin en yuksek rutbelisi olan Hür ve soyundan gelenleri rehin alirlar ve onlara Sam´dan haber gelinceye kadar ne su ne yemek vermemistir. Fakat ne hikmetse nezaman namaza durda onun soyundan gelenlerle beraber arkasinda saf gun Hür`e sordu. Sen benim kim oldugumu biliyormusun? Hür Evet halkı çocuklarının seyyidleri ve sünnet ehlinin gözbebekleri, sürurlarısiniz der Peki bunlari biliyorsunda beni ve soyumu neden bu isgenceyi kanim size bela getirir der. Hür Bana yezid oyle bir Sey soylediki su an ben hem ahiret sorgusu hemde dunya sorgusundayim Sana ne bahseytti Yezid Hür Bana Sam valiligini vericek ama kabul edersemde Cehenlemlik olacagim der. bunun uzerine susar ve hic birsey Sam`dan o kara haber gelir" ve soydaslarini oldurun" Yezidin tum korkusu onu o yerinden yetme Hür saffina Yezide cabuk ulasir ve Yezid hemen kendi en yuksek komutanimin bunu yaptigini duyarlarsa halk akillanir der ve hemen o an savas emri veriri ve butun askerlerini KERBELA`ya daha yeni biat etmistir ve Hür`e seni azat ettim ilk namazini kilmadan Yezidin askerleri KERBELA da ilk olende Hürdür .cunku tek basina ordunun icine dalmisitr birer birer olur ve en son kalir. Ve o kotu Olay Hz Hüseyin`ide katlederler ve ilk kilic darbesinden sonra gokyuzunde kan yagmaya baslar taslar kan aglamaya baslar ve yakin olan agacta aglar toprak ve heryer oldurdugu ise bilinmiyor. Ve Cebrailin verdigi topragi zevcesi hala saklmaktadir. Ve topragin kan oldugunu gorur "Oglumuz sehit oldu " der. Ve aşığıda gordugunuz bur resimdeki agacta o gunden beri hala kan en yakin agac buydu. Hz. Peygamber Hz. Fatıma torunu, Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın ikinci oğlu. Hicretin dördüncü yılı Şaban ayının beşinde dünyaya geldi. Hz. Hüseyin'in ismini Peygamber Efendimiz koydu. Hz. Hüseyin doğduğu zaman, Cebrail gelip "Ya Muhammed! Rabbin sana selâm söylüyor. Oğluna, şu Harun'un oğlunun ismini koy diyor" dedi. Peygamber Efendimiz "Ey Cebrail Harun'un oğlunun ismi nedir?" diye sordu. Cebrail "Şebir" dedi. Peygamberimiz "Benim dilim, Arapça" buyurdu. Cebrail "Öyle ise, bunun Arapça karşılığı olan Hüseyin ismini koy" dedi Diyar bekrî, el-Hamîs, 1,471. Hz. Hüseyin, Hz. Peygamber çok benziyordu. Hz. Ali "Hasan, Rasûlüllah'a göğsünden başına kadar olan kısmında, Hüseyin de bundan aşağı olan kısmında çok benzerdi" Ahmed b. Hanbel Müsned, 1, 108 demişlerdir. Hz. Peygamber Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin son derece düşkün olup onları çok severdi. Onların hakkında, "Allah'ım Ben, bunları seviyorum. Sen de sev bunları" Tirmîzî Sünen V, 661. "Hasan ve Hüseyin, benim dünyada kolladığım iki reyhanimdir" Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 288; "Hasan ve Hüseyin'i seven, beni sevmiş, onlara kin tutan da bana kin tutmuştur" Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 288; Peygamber Efendimiz Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in gönüllerince oynayıp eğlenmeleri için onlara eşlik eder, bir çocuk gibi onlarla oynardı. Hz. Hüseyin, Rasûlüllah deve olmalarını istediklerinde hemen yere eğilir ve onları mübarek sırtına alırdı. Arkasından da "Bundan güzel deve olabilir mi?" buyururlardı. Peygamber Efendimiz, bir gün, cenazelerin konulduğu yerde oturuyordu. Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin, güreşmeye başladılar. Peygamber Efendimiz gülerek "Ha gayret Hasan; Göreyim seni, yakala Hüseyin'i!" diyerek Hz. Hasan'ı kayırınca, Hz. Ali "Yâ Rasûlüllah Sen Hüseyin'i kayırmalı değil miydin? Hasan daha büyüktür" dedi. Peygamberimiz "Baksana Cebrail'de, Hüseyin'e Ha gayret Hüseyin göreyim seni diyor." buyurdu Zehebî, Siyer Alâmü'n-Nübelâ, 111, s. 190-191. Hz. Peygamber torunlarından olan Hz. Hüseyin'in çocukluk yılları Peygamberimizin otağından geçmiştir. Rasûlüllah'ın eğitiminden yetişip imanı yudumlaya yudumlaya büyüyen Hz. Hüseyin'in sonu da şehadet ikliminde gerçekleşmiştir. İnsanın hayatında Allah ve Rasûlü'nün hükmünden başka hiç bir hükmün geçerli olamayacağını derinden kavramış olan Hz. Hüseyin, bu gerçeğe gölge düşürenlere zerre kadar meyletmemiş; bilakis destansı bir tavırla onların önlerine dikilmiştir. Hz. Muâviye, hicretin altmışıncı yılında Recep ayının ortalarında Şam'da vefat etti. Muâviye'nin vefatından sonra Şamlılar Muâviye b. Ebi Sûfyan'ın oğlu Yezid'e bey'at ettiler. Yezid'in iktidara geçmesi saltanat seklinde gerçekleşti. Yezid, kendisinin bu şekilde idareyi ele alışına başta Hz. Hüseyin olmak üzere pek çok Sahabe'nin rıza göstermeyeceğini, hatta şiddetli tepkilerle karşılayacağını biliyordu. İktidarı elden kaçırmamak için çok süratli davranıyordu. Hemen Medine valisi Velid b. Utbe b. Ebi Sufyan'a bir mektup gönderdi. Mektubunda şöyle yazıyordu "Mektubum sana geldiği zaman, Hüseyin b. Ali ile Abdullah b. Zübeyr'i buldur, onların bana bey'atlarını al! Eğer, bey'attan kaçınırlarsa, boyunlarını vur, başlarını bana gönder Halkın da bey'atlarını al, Bey'attan kaçınanlar hakkında, Hüseyin b. Ali ve Abdullah b. Zübeyr hakkında olduğu üzere, hükmü yerine getir, Vesselam " Yezidin; Medine valisine yazmış olduğu mektubunda Hz. Hüseyin'den ve ileri gelen sahabilerden bey'atlarını almasını, bu konuda gevşek davranmamasını istediği de kaynaklarda kaydedilir . Yezid'in iktidarı ele almasından sonra Kûfeliler Hz. Hüseyin mektuplar göndererek, onu dâvet edip, yanlarına geldiği takdirde kendisini Emirü'l-mü'minin ilan edeceklerini üst üste yazdıkları mektuplarda belirtmişlerdi. Ayrıca şu anda emirleri olmadığından cuma namazına çıkmadıklarını bildirmişlerdi. Hz. Hüseyin, Medine'den Mekke'ye gidip buradan Küfelilerle haberleşmeye başlamıştı. Kûfelilerin durumunu kesin olarak anlamak için de amcasının oğlu Müslim b. Akil'i Kûfe'ye göndermişti. Müslim Kûfe'de durumun iyi olduğunu, insanların bey'at için hazır bulunduklarını bildiren bir mektup gönderdi. Hz. Hüseyin bu haberden sonra kesin karar verip Kûfe'ye gitme hazırlıklarına başladı. Hz. Hüseyin Kûfe yolculuğuna hazırlanırken, Abdullah İbn Abbâs, bu yolculuktan vazgeçmesini ısrarla istemişti. Aynı şekilde Abdullah ibn Ömer ve tabiunun ileri gelen âlimlerinden İmam Şa'bî de Hz. Hüseyin'in Kûfe'ye gitmemesini istemişler, özellikle Iraklılara güvenilmeyeceğini vurgulamışlardı. Ama Hz. Hüseyin Kûfe'ye gitme konusunda kesin kararlıydı . Yezid, Hz. Hüseyin'in Kûfe'ye doğru yol aldığını haber alınca, Kûfe valisini değiştirmiş, Basra valisi olan Ubeydullah ibn Ziyad'a ek bir görev olarak, Kûfe valiliğini de vermişti. Ubeydullah b. Ziyad, Kûfe valiliğini de üstlenince ilk iş olarak Müslim b. Akil'i çok feci bir şekilde şehid etti. Yezid, Kûfe valisi Ubeydullah b. Ziyad'a Hz. Hüseyin hakkında şu emri veriyordu "Şimdi sen, benim istediğim gibi olmakta devam ediyorsun. Yaptığını akıllı ve beceriklilere yaraşır bir biçimde yaptın. Sebatlı, azimli bir kahraman saldırışıyla saldırdın. Başkalarına ihtiyaç bırakmayıp bu işin üstünden geldin. Bana erişen habere göre Hüseyin b. Ali, Mekke'den ayrılmış, senin tarafına doğru gelmekte imiş. O'na hemen casusları kavuştur. Yollara gözcüler dik. Olanca duruşla bunun üzerinde dur. Seninle çarpışmadıkça sakın kimse ile çarpışma. Her gün, olan bitenlerin haberini bana yaz." Hz. Hüseyin'in Kûfe yolculuğu sürerken, gelen haberler hiç de iyi değildi. Müslim b. Akil'in şehid edildiği haberi bile kendisine ulaştığında artık geri dönmek mümkün değildi. Yol esnasında pek çok kişi Kûfe'ye gitmemesini, mutlaka geri dönmesi gerektiğini söylemişlerdi. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, Hz. Hüseyin büyük bir kararlılıkla Kûfe'ye doğru yol almaya devam ediyordu. Bu arada kendisi için tuzaklar kuruldu. Gelişen olumsuz olaylar nedeniyle, Hz. Hüseyin beraberindekilere "dileyen dönebilir, ben sizi yanımda zorla götürmek istemem" demişti. Ama hiç bir kimse ondan ayrılmadı Zehebî- A'lâmü'n-Nübelâ, 111, 201-202. Hz. Hüseyin, Hurr b. Yezid et-Temimî'nin kumandası altındaki bin kişilik Kûfe süvârî birliği ile karşılaştı. Hurr b. Yezid, Ubeydullah b. Ziyâd'ın emrine uygun olarak hareket ediyordu. Hurr, Ubeydullah'ın emri gereğince Hz. Hüseyin'i Kerbelâ'ya doğru sürükledi. Ubeydullah b. Ziyad olayın ciddiyetini fevkalade kavramıştı. O sırada Merv valiliğine tayin edilmiş bulunan Ömer b. Sa'd Kûfe'de hazırlıklarını yapıyordu. Ancak Ubeydullah; Ömer b. Sa'd'ı Hz. Hüseyin'e karşı kullanmak istedi ve hemen ona emir vererek ordusuyla beraber Kerbelâ'ya gelmesini istedi. Ömer b. Sa'd, Hz. Hüseyin'in karşısına çıkmak istemiyordu. Bu durumu anlayan İbn Ziyad "eğer, onunla çarpışmaya gitmeyecek olursan, seni Merv valiliğinden azleder, evini yıkar, boynunu vururum" Zehebî aynı yer diyordu. Durum giderek vahimleşiyordu. Hz. Hüseyin bu durumun önüne geçmek ve kanların akıtılmasına meydan vermemek amacıyla Ömer b. Sa'd'a şu teklifleri yapmıştı "Ey Ömer! Şu üç teklifimden birini kabul ediniz; Bırakınız da ben, cihad etmek üzere, hudut boylarına gideyim. Yahut Yezid'in yanına varıp kendisiyle görüşeyim. Yahut dönüp Medine'ye gideyim" Zehebî, A'lâmü'n-Nübela, 111, 208-209. Ama İbn Ziyâd bu teklifleri asla kabul etmiyor ve Hz. Hüseyin'i artık bırakmak istemiyordu. Ömer b. Sa'd ise Hz. Hüseyin'e karşı her hangi bir saldırıda bulunmuyor ve günler böyle geçip gidiyordu. Ubeydullah b. Ziyâd, son emrini verdi. Ömer b. Sa'd'a yazdığı son emrinde şöyle diyordu "Ben seni, Hüseyin'le günler geçiresin, onun selâmet ve bekâsını dileyesin ve benim katımda onun şefâatçısı, kayırıcısı olasın diye göndermedim. Ona ve adamlarına hemen teklif et; hükmüme boyun eğsinler. Eğer, sana teslim olurlarsa, onu ve etrafındakileri bana gönder. Şayet kabule yanaşmazlarsa üzerlerine yürü. Çünkü, o asi ve şakidir." Bu emirden sonra Hz. Hüseyin'e saldırılar başladı. Hz. Hüseyin'in yanındaki bir avuç mücahid ve Ehl-i beytten hanım ve çocuklar binlerce askerden oluşan orduya karşı büyük bir direnç gösteriyor ve bir bir şehadet şerbetini içiyorlardı. En son Hz. Hüseyin kahramanca savaştı ve almış olduğu otuzüç mızrak ve otuzdört kılıç yarasıyla bedeni toprağa yığılırken, ruhu şehidlerin ruhlarına karışıyordu. Kerbelâ'da Hz. Hüseyin'in akrabalarından yetmişiki kişi şehid düştü. Adeta Ehl-i beyt, tümden imha edilmek istenmişti. Kufelilerden de seksensekiz kişi ölmüştü. Hz. Hüseyin, Hicrî altmışbirinci yılın on Muharreminde şehid olmuştu. Şehid düştüğünde elliyedi yaşında idi. Hz. Hüseyin'in şehadeti Ömer b. Sa'd'ı ve Yezid'i derin bir şekilde etkilemiş ve üzülmelerine yol açmıştı. Ancak bu üzülmelerin ne anlamı olabilirdi. Hz. Hüseyin'in şehadetine yol, açan öncelikle Yezid olmuştu. Şâmil İA Hz. Hüseyin Kısaca Hayatı İmam Hüseyin Hz. Ali ve Hz. Fatıma Allah’ın selamı onlara olsun’nın ikinci oğludur. Hicretin dördüncü yılı Şaban ayının üçüncü[1] veya beşinci[2] günü Medine’de gözlerini dünyaya açtı. Künyesi Ebu Abdullah’tır; lakapları ise Raşid, Tayyib, Vefî, Zekî, Mübarek, Sibt, Seyyid.[3] ve Seyyid’üş- Şüheda’dır. İmam Hüseyin yaklaşık yedi yıl Resulullah otuz yıl Emir’ul- Muminin Ali’nin, on yıl da İmam Hasan’ın hayatları zamanında yaşamıştır.[4] Hicretin 50. yılında İmam Hasan mazlumca şehit edilmesinden sonra hak yolunun takipçilerinin önderliğini üstlenmiştir.[5] Yezid, babası tarafından Müslümanların başına halife tayin edildiği günden itibaren İslam’ın esası ciddi bir şekilde tehlikeye maruz kaldı. Muaviye, Hicretin 95. yılında oğlu Yezid’i kendisinden sonra halife olarak tayin etmeye karar verdi. Böyle bir işin gerçekleşmesinden emin olmak için kendisi daha hayatta iken, oğlu Yezid’e halktan biat almak istedi ve herkesten önce kendisi, oğlu Yezid’e biat etti.[6] İbn-i Sa’d, Tabakat’ında şöyle yazıyor Hüseyin bin Ali, Yezid’e biat etmeyen şahıslardandı. Sonra şöyle ekliyor Muaviye hicretin 60. yılında öldüğünde oğlu Yezid hilafet makamına oturdu, halk da ona biat etti. Sonra Yezid Medine’nin hakimine şöyle bir mektup yazdı “Halkı çağırarak onlardan biat al. İlk önce Kureyiş’in büyüklerinden başla; onların ilki de Hüseyin bin Ali olsun.” [7] Medine’nin hakimi, İmam Hüseyin’den biat almak isteyince, İmam Hüseyin cevabında şöyle buyurdular “Biz, nübüvvet Ehl-i Beyt’i ve risalet madeniyiz. Yezid ise fasık, şarap içen ve adam öldüren birisidir. Benim gibi birisi onun gibi bir kimseye biat etmez…”[8] İmam başka bir sözünde de şöyle buyuruyor “Artık İslam’la vedalaşmak gerekir; çünkü ümmet Yezit gibi bir yöneticiye duçar olmuştur …”[9] Mes’udî şöyle yazıyor Yezit, ayyaş birisi idi; köpek, maymun ve avcı kuşları besliyordu; içki içiyordu … Onun zamanında, Mekke ve Medine’de şarkı ve ğina yaygınlaşmış, halk açıkça içki içmeye başlamıştı. Onun halka karşı davranışları hakkında da şöyle yazıyor Firavun, halkın işi hususunda ondan daha adil, yakın ve uzak insanlar hakkında ise ondan daha insaflı idi.[10] İmam Hüseyin Medine’nin ortamını karışık görünce, o şehirde kalmayı câiz bilmeyip hicretin 60. yılı Recep ayının sonuna iki gün kala; pazar günü ailesi ve dostlarıyla birlikte Mekke’ye doğru hareket etti.[11] İmam Hüseyin hareketinin hedefini, kardeşi Muhammet bin Haneffiye’ye yazdığı bir vasiyette şöyle açıklamıştır “…Ben azgınlık, makam, fesat ve zulüm yapmak için Medine’den ayrılmadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak, ceddim Resulullah ve babam Ali bin Ebi Talib’in yolunda gitmek için o şehirden ayrıldım…”[12] İmam Hüseyin Şaban ayının üçüncü gününün Cuma akşamı yani beş gün sonra Mekke-i Mükerreme’ye vardı.[13] Kufe halkı, Muaviye’nin ölümünü ve İmam Hüseyin Yezid’e biat etmekten kaçındığını öğrendiklerinde pek çok mektuplar yazıp imzalayarak İmam Hüseyin’i Kufe’ye davet ettiler.[14] Onlar mektuplarında İmam şöyle yazdılar “Biz senin yolunu bekliyoruz, kimseye biat etmemişiz, senin yolunda can vermeye hazırız, senin için onların Cuma ve cemaat namazlarına katılmıyoruz.” [15] İmam Hüseyin Kufe halkının isteklerine olumlu cevap vererek, Ramazan ayının yarısında, Muslim bin Akil’i Kufe’ye gönderdi. Muslim’i Kufeye gönderdiğinde ona şöyle buyurdu “Kufe halkının yanına git, eğer yazdıkları doğru olursa, sana kavuşmamız için bize haber gönder.”[16] Muslim, Şevval ayının beşinci günü Kufe’ye vardı. Onun Kufe’ye gelme haberi, şehirde yayılınca on iki bin kişi, diğer bir görüşe göre ise on sekiz bin kişi onun vasıtasıyla İmam Hüseyin biat ettiler. O bu durumu İmam Hüseyin’e bildirerek İmam’ın Kufe’ye gelmesini istedi.[17] Kufe’de yaşanan olayların haberi Yezid’e ulaşınca, Yezid ilk etapta Kufe’nin hakimi olan Numan bin Beşiri azledip Ubeydullah Bin Ziyad’ı onun yerine atadı[18] ve Muslim bin Akil’i yakalatıp öldürülmesini emretti.[19] Diğer taraftan da, İmam Hüseyin Mekke’de gafil avlayıp öldürmek için kendi adamlarını seferber etti. İmam Hüseyin bu komplodan haberdar olunca, Allah evi Kabe’nin kutsiyet ve hürmetini korumak için, hac amellerini aceleyle bitirip, hicretin 60. yılı Zilhicce ayının sekizinci günü Mekke’den ayrılarak Irak’a doğru hareket etti.[20] İbn-i Abbas, Kerbela vakıasından sonra bir mektubunda şöyle yazıyor “Şunu hiçbir zaman unutmayacağım ki, sen Hüseyin bin Ali’yi Peygamberin hareminden Medine’den Allah’ın haremine Mekke’ye sürdün, orada da onu gafil avlayıp öldürmek için, bazı adamlarını gizlice gönderdin. Sonra onu Allah’ın hareminden Kufe’ye sürdün. Hz. Hüseyin, Batha’nın Mekke’nin en aziz insanı olmasına rağmen üzgün bir şekilde Mekke’den ayrıldı. Eğer Mekke’de kalarak orada kan dökülmesini isteseydi, Mekke ve Medine halkının tümünden daha çok taraftarı olurdu. Ama o, Allah’ın evi ve Rasulullah’ın hareminin saygınlık ve ihtiramını korudu; ama sen onların hürmetini ve saygınlığını korumadın. Çünkü sen, haremde onunla savaşmak için bazı adamlarını Mekke’ye gönderdin.”[21] Ubeydullah, Muslim bin Akil’i ve ona sığınak veren Hani bin Urve’yi Kufe’de yakalayıp feci bir şekilde şehit etti.[22] Ubeydullah, İmam Hüseyin Kufe’ye geldiğini öğrenince, İmam’ın ordusunu gözetimi altında tutmak için, Hür bin Yezid-i Riyahi’nin komutasında bir orduyu “Kadisiyye” bölgesine gönderdi. Hür Bin Yezid, “Şeraf” denilen bir bölgede İmam Hüseyin karşılaştı, aralarında bazı konuşmalar geçti. İmam iki hurcun heybe dolusu olan Kufe’lilerin mektuplarını Hür bin Yezid’e gösterdi ve onların kendisini davet ettiklerini söyledi. Sonra kendi yoluna devam etti… Hicretin 61. yılı Muharrem ayının ikinci günü “Neyneva” bölgesine vardılar. Bu bölgede oldukları vakit İbn-i Ziyad’ın elçisi, Hür bin Yezid’e bir mektup getirdi. Mektubun içeriği söyle idi “Bu mektubum sana ulaşır ulaşmaz ve elçim senin yanına gelir gelmez, Hüseyin’i baskı altına al ve onu sığınak ve suyu olmayan bir çöle sür.” [23] Hür bin Yezid, İbn-i Ziyad’ın emri doğrultusunda İmam Hüseyin kafilesini “Kerbela” denilen bölgede durdurdu. Ertesi gün Ubeydullah bin Ziyad’ın elçisi olan Ömer Bin Sa’d da dört bin savaşçıyla Kerbela’ya geldi.[24] Şunu hatırlatmak gerekir ki, Hür bin Yezid, İmam Hüseyin’nin şahadetinden önce kendi yaptığından pişman olup tövbe etti ve İmam savunmak üzere şahadete erişti.[25] Ömer bin Sa’d, Aşura gününe üç gün kala, İmam Hüseyin kafilesinin suya ulaşmaması için beş yüz süvariyi Fırat nehrini korumaları için görevlendirdi.[26] Muharrem ayının dokuzuncu günü Tasuâ, İmam Hüseyin ve ashabı, kamil bir şekilde düşman tarafından ablukaya alındılar; öyle ki düşman, İmam yardımına hiç kimsenin gelmeyeceğine emin olmuştu.[27] Tasua akşamı, düşman tarafından savaşın başlaması için saldırı emri verildi. İmam Hüseyin düşmanın hareketini görünce kardeşi Abbas Bin Ali’ye şöyle buyurdu “Kardeşim, -canım sana feda olsun- atına bin de onlara doğru git ve onlara; Sizin amacınız ne, ne yapmak istiyorsunuz? diye sor.” İmam Hüseyin kardeşi Hz. Abbas, onlarla görüşüp konuştu. Sonuçta saldırıyı yarına ertelemeyi kabul ettiler.[28] Nihayet “Aşura” günü yetişti… Ömer bin Sa’d, otuz bin savaşçıyla saldırıyı başlattı.[29] Otuz iki süvari ve kırk piyadeden oluşan[30] İmam Hüseyin ordusu, onların saldırıları karşısında korkusuzca direnip, yiğitçe savaştılar; hem şehit verdiler ve hem de onlardan öldürdüler. İmam yaranlarından kim şehit oluyorduysa yeri boş kalıyordu, ama düşmanın ordusundan bir kişi öldüğünde yerini hemen başka birisi dolduruyordu. İmam Hüseyin ashabının hepsi şehit olunca, sıra İmam kendi ailesine geldi. Çünkü İmamın ashabı, biz yaşadıkça sizin ailenizin savaş meydanına gitmesini kabullenemeyiz, diye İmamın ailesinin meydana gitmesini engellemişlerdi. Onlardan savaş meydanına ilk ayak basan İmamın aziz oğlu Ali Ekber oldu.[31] Ondan sonra, İmam Ali İmam Hasan Cafer-i Tayyarın ve Akil’in evlatları savaş meydanına çıktılar, yiğitçe savaştıktan sonra onlar da şahadet şerbetini içtiler. Hz. Abbas Bin Ali de savaşarak İmam Hüseyin’in evlatlarına su getirmek için gayret gösterdiği bir sırada, düşmanın kalleşçe saldırısı neticesinde, canını İmam Hüseyin yolunda feda etti. “Aşura” gününün en hassas zamanı, Peygamber’in ciğer paresi ve Zehra’nın aziz oğlunun yardımcısız kaldığı zaman idi. Düşman ordusu, İmam’ı yalnız gördüğü için her taraftan ona saldırıyordu… “Aşura” günü orada bulunan Haccac bin Abdullah şöyle diyor Allah’a ant olsun ki, oğlu, kardeşi, kardeş oğulları, akrabaları ve yaranları öldüğü halde onun İmam Hüseyin gibi direnişli, sebatlı, şecaatli ve yiğit birisini ben görmedim. Allah’a ant olsun ki ondan önce ve ondan sonra onun gibi birisini görmedim. İmam Hüseyin düşman ordusuna saldırdığında, kurt korkusuyla dağılan keçiler gibi, İmam’ın sağ ve solundan öylece kaçıyorlardı… Allah’a ant olsun ki, Fatıma’nın kızı Zeynep, İmam’a taraf yaklaştı… Bu esnada Ömer bin Sa’d da İmam’ın yanına yaklaşmıştı, Zeynep, İbn-i Sa’d’a hitaben şöyle dedi “Ebu Abdullah İmam’ın künyesi öldürülüyorken sen seyrediyor musun?!” Devamında şöyle diyor Ömer bin Sa’d’ın göz yaşlarının yüzüne ve sakalına aktığını ve Zeynep’ten yüz çevirdiğini adeta görür gibiyim …[32] Nihayet İmam Hüseyin da o zalimlerin eliyle feci bir şekilde şehit edildi . Tarih kitapları, İmam Hüseyin çocukları hakkında çeşitli görüşler belirtmişlerdir; kimisi altı,[33] kimisi dokuz[34]ve kimisi de on[35] çocuğu olduğunu yazmıştır. Çocuklarından Ali Ekber ve Abdullah Ali Esğer babalarının yanında şahadete erişmiş ve İmam Zeyn’ul- Abidin da Allah’ın emriyle Müslüman’ların dördüncü İmam’ı olmuştur. [1] – Misbah’ul- Muteheccid, [2] – İrşad-ı Mufid, [3] – Keşf’ul- Ğumme, [4] – Tarih-i Ehl’ul- Beyt, [5] – Kafi, [6] – Müruc’uz- Zeheb, ve 37. [7] – Tabakat-ı İbn-i Sa’d, [8] – Musir’ul- Ahzan, [9] – [10] – Müruc’uz- Zeheb, [11] – İrşad, [12] – Bihar’ul- Envar, [13] – İrşad, [14] – [15] – Müruc’uz- Zeheb, s. 64. [16] – [17] – [18] – [19] – Tarih-i Taberi, [20] – İrşad-ı Mufid, c2, [21] – Tarih-i Yakubi, c1, [22] – Tarih-i Taberi, [23] – [24] – [25] – [26] – [27] – Kafi, [28] – Tarih-i Taberi, [29] – Emali-yi Saduk, ve 374. [30] – Kamil-i İbn-i Esir, [31] – Tarih-i Taberi, [32] – [33] – İrşad-ı Mufid, [34] – Tarih-i Ehl-i Beyt, [35] – Keşf’ul- Ğumme, Hz. Hüseyin’in Ailesi ve Çocuklarıİbnü’l-Esir’in beyanına göre, Hz. Hüseyin, Ebü Murre b. Urve Sakafi’nin kızı Leyla ile evlenmişti. Bu hanımından Ali Ekber adında bir oğlu dünyaya gelmişti. Ancak Ali Ekber, Hz. Hüseyin ile birlikte Kerbela’da şehit Hüseyin, kelbli İmrü’l-Kays’ın kızı Rebab ile evlenmişti. Bu hanımından Abdullah adında oğlu dünyaya gelmişti. Ancak Abdullah, Hz. Hüseyin ile birlikte Kerbela’da şehit beyanına göre, Hz. Hüseyin’in Ali Asgar Zeynü’l-Abidin diye bilinen oğlu o sırada çadırda hasta yatağında bulunduğundan Hüseyin’in, Um Veled olan bir cariyeden Amr adında bir oğlu dünyaya gelmişti. Ancak o sırada Amr küçük görüldüğünden beyanına göre, Hz. Hüseyin’in Fatıma, Sukeyne Sakine ve Zeyneb adında üç kızı dünyaya mevcut en eski eserlerin tetkinde de anlaşıldığı üzere, Hz. Hüseyin’in şehit olduğu gün iki erkek çocuğu ve üç tane de kız çocuğu hayatta idi. Hz. Hüseyin’in nesli, Amr ve Ali Asgar Zeynü’l-Abidin adlı oğullarından devam El-Kamil, ve Taberi Tarih-i Taberi, El-Kamil, Tarih boyunca, İslam mezhebleri ve şiilik,

hz hüseyin kan ağlayan taş